Akrep Sezonu: Bataklıktan Kurtuluş mu Bataklıkta Yok Oluş mu?

Akrep Sezonu: Bataklıktan Kurtuluş mu Bataklıkta Yok Oluş mu?

Güneş Akrep burcuna geçti. Işığı Akrep’e tutuyoruz, nasıl olacaksa, nasıl göreceksek, nasıl güneşin ışığını oraya sızdıracaksak, deneyelim. 

Siz hiç bir mağaraya girdiniz mi, ben girdim. Oyulmuş muydu, yoksa yer kabuğu içindeki boşluklar su ve kimyasal çözünmeden mi olmuştu bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki mağaralar karanlık, havasız, nemli , oksijeni düşük ve karbondioksidi yüksektir. Orada güneş yok, dolayısıyla nemi kurutacak ve aydınlatacak bir kaynak yok. İnsan orada uzun süre yaşayamaz, çürür, kokar, ölür. 

Akrep insanın içindeki mağara gibidir. İnsanın içindeki boşluktur, karanlıktır, havasızlıktır. İnsan o yüzden burayı havalandırmaz, ışıklandırmaz, kurutmazsa ölür. bu ölüş hali illaki fiziksel değil ruhsal ölüştür. 

Bir diğer Akrep’in mekanı bataklıklardır. Suyun akamadığı, toprağa tutunup o toprağı sürekli nemli ve oksijensiz bıraktığı yerlerde bataklıklar oluşur. Bataklığa giren, düşen ne varsa bataklık tarafından içine çekilir, batar, havasızlıktan ve nemden çürür. 

Hadi bir örnek daha verelim; doğanın değil de insanın yaptığı ve Akrep’le bağdaştırılan bir örnek olsun: kanalizasyonlar. İnsanların kullandığı kirli suları toplamak için yapılan yeraltı boru sistemine verilen isim bu. Çokta gerekli çevre temizliği ve sağlık için. Çünkü insanın kullanıp doğaya karıştırmak zorunda olduğu bu atıklar eğer yer altına gitmezse sokaklara taşar, hastalık oluşur ve hastalıklar yayılır. Kanalizasyonlar çok kötü kokar, içinde metan, hidrojen sülfür gibi zehirli gazlar vardır; bu gazları soluyanlar ölür. tıpkı akrebin yerleştiği evde yaşananlar gibi, insan o evin konularını koklaya koklaya çürür. 

Akrep deyince bir de hasat edilmiş tarlalar gelir aklımıza. Hasatı tamamlanmış, dallarda kalıpta dökülenler toprağa düşmüş ve çürümüş, toprakta cıvık cıvık olmuş. 

Başak zamanı hasat yapılıyor, Terazi’de mahsuller satışa çıkarılıyor, Akrep’te ise elde kalanlar belki konserve, belki turşu için kavrulup, sirkelenip kaldırılıyor. Yada çöpe atılıyor  

Herkesin doğum haritasında ister gezegen olsun, ister bir aks olsun, isterse de bir evi kesiyor olsun; böyle ışıksız, havasız kalmış, çürümüş, kokmuş, atıklar birikmiş bir alanı vardır. 

Her gün havalandırmamız gerekir buraları, nemini kurutmamız gerekir, içini temizlememiz gerekir. O alan sürekli içinde hapsetmeye, çürütmeye ve kalıntı bırakmaya müsait bir alandır. 

Evinizde her gün bir torba çöp çıkar değil mi, ve çöpünüzü bir gün çıkarmadığınızı düşünün. İnsanın içi de öyle işte, kendi çöplerimizi çıkarmazsak çürürüz, çürüye çürüye ölürüz. 

Şimdi Akrep’in olduğu yere veya Akrep gezegenlerinize bir bakın; hayatta kalmak için her yolu denediğinizi fark edeceksiniz. Güçlü durmanın zorunluluğunu, güçlü olmak için bir mağara gibi diğer boşluklarla birleşmek zorunda kaldığınızı, bir bataklık gibi içine çektiği her şeyi hapsederek ona tutunduğunuzu, bir kanalizasyon gibi dışarıyı koruyacağım diye içinizde biriktirdiğinizi, dalından düşen bir elma gibi tekrar bahar geldiğinde elma fidesine dönmek için toprakla birleştiğinizi. 

Yaşamın döngüsü Akrep: doğuş, varoluş, bozuluş ve ölüş ve sonra tekrar doğuş, bozuluş, ölüş… 

Akrep gezegenlerinize ve evinize iyi bakın, oranın derinlerine inin, orayı sondajlayın, çıkanları havalandırın, ışıkla dolsun. Bu kolay değil biliyorum; sondajlamak için çokça alet edevata ihtiyaç var — belki terapiler, belki ritüeller… 

Bir de o açtığınız kuyulara indiğinizde oranın havasızlığından nefessiz kalma ihtimalinizde var. “Ben yenilmem, ben diz çökmem, ben ölmem, bana bir şey olmaz!” diye bağırabilirsiniz o kuyulardan, ama bilin ki diz de çökeceksiniz, yenileceksiniz de. İşte o diz çöküşler ve yenilgiler sizi kuyulardan çıkaracak. Korkmayın; gerektiğinde diz çökün, gerektiğinde yenilgiyi kabul edin. Bataklığı kurutmak da o bataklıkta boğulmak da sizin elinizde. 

Yaşamın döngüsünün içinde ölüp ölüp yeniden doğuşlara…

 

Bloga dön